Sade Yağ İle Geçmişe Kısa Bir Yolculuk
16-03-2023
16:50
Sade Yağ ile Geçmişe Kısa Bir Yolculuk
Sade Yağ ve 80'li yıllar. Beden gücünün ön planda olduğu fabrika üretimi ürünlerin hayatımızda fazla etkin olmadığı yıllar. Sade Yağ, tereyağı, tandır lavaşı, çeçil peyniri annelerin nasırlı ellerinde zahmetle işlenip sofraları bereketlendirirdi. Makineleşmenin günümüz kadar gelişmediği yıllardan bahsediyoruz. Çayırlar tırpanla biçilir, at tırmığıyla toplanır öküz arabalarıyla taşınırdı. Evlerimiz mum ışığında veya gaz yağlı lambalarla aydınlanır tezek sobalarıyla ısınırdı. Elektrik kullanımı çok yaygın değildi. Devlet kurumlarının tavanlarını sarı ışığıyla akkor telli lambalar süslerdi. Elektriğin hayatımıza yeni girdiği yıllarda bizim de evlerimizin tavanları akkor telli lambalar süslerken devlet kurumlarında floresanlı lambalar kullanılmaya başladı.
Coğrafi şartların bu kadar zor olduğu iş gücünün bedene dayalı olduğu yıllarda insanlar at veya öküzün arkasına bağlanan kotan yardımıyla tarlasını ekiyor, tarlasından elde ettiği ürünlerle en doğal şekilde besleniyordu. Ekmek, bulgur, yumurta, süt, et, yağ, peynir gibi insanların temel ihtiyaçları olan bu gıda maddeleri kendisi üretiyordu. Soğan, patates, lahana, havuç bostanında yetişirdi. Kokusu metrelerce öteden duyulan salatayı, tadı doyumsuz yumuşak etli domatesi kimisi bostanında yetiştirirdi kimisi pazardan tedarik ederdi.
Coğrafi şartların bu kadar zor olduğu iş gücünün bedene dayalı olduğu yıllarda insanlar at veya öküzün arkasına bağlanan kotan yardımıyla tarlasını ekiyor, tarlasından elde ettiği ürünlerle en doğal şekilde besleniyordu. Ekmek, bulgur, yumurta, süt, et, yağ, peynir gibi insanların temel ihtiyaçları olan bu gıda maddeleri kendisi üretiyordu. Soğan, patates, lahana, havuç bostanında yetişirdi. Kokusu metrelerce öteden duyulan salatayı, tadı doyumsuz yumuşak etli domatesi kimisi bostanında yetiştirirdi kimisi pazardan tedarik ederdi.
Sade Yağdan yola çıktık. Zihnimizi geçmişin koridorlarında dolaştıralım dedik. Sade Yağın kullanımı çok eskilere dayandığına dair rivayetler bulunmaktadır. Milattan önce 2000 yıllara kadar giden bir zamandan bahsediyoruz. Sadece bizim mutfağımızda değil Asya'ya uzandığımızda Hindistan, Bangladeş ve Pakistan mutfaklarında biraz Batı’ya uzandığımızda ise Fransız mutfaklarında kendini gösteriyor. Türk mutfağında ise özellikle Osmanlı’da hem saray, hem de halk mutfaklarında yemeklerinin bu yağla lezzetlendiriyordu. Bu kadar köklü bir geçmişe sahip olmasında sunduğu faydaların büyük etkisi olduğunu düşünüyoruz. Bakalım siz de aynı fikirde olacak mısınız?
Bakalım halk mutfağında sade yağ nasıl kullanılıyormuş? Tezek sobaları günümüzdeki kombinin, fırının, ocağın yerini tutardı. Patateslerden küçük olanı seçilir, yıkanır tezek sobasının fırınına atılırdı. Pişen patatesler fırından çıkarılır, yanık yerleri temizlenir, kabukları soyulur çinko tabağın içine konur içerisine sade yağ da eklenerek tahta kaşıkla iyice ezilir püre haline getirilirdi, kaya tuzu da eklenerek iyice harmanlanırdı. İsteğe göre baharat atılarak yenecek kıvama getirilirdi. Hazırlanan patates püresinin yanında tandır lavaşı , kuru soğan, tezek sobası üstünde pişen çay servis edilerek afiyetle yenirdi.
Sade Yağ sofraların vazgeçilmeziydi. Sabah kahvaltılarında çeçil peynirle mükemmel bir ikili oluştururdu. Günler önce pişirilen tandır lavaşı tezek sobası üzerinde ısıtılır içine sade yağ sürülür üzerine haziran ayında koyun derisine basılmış çeçil peyniri konur harika bir dürüm yapılır mis gibi kokan çayla yenirdi. Ev yapımı baklavalarda sade yağ, yemeklerde sade yağ veya tereyağı kullanılırdı. Evlerde Ayçiçek yağı pek kullanılmazdı.
Sade yağı elde etmek için mayıs ayında ineklerden elde edilen sütlerin kremasından yapılan tereyağı eritilir, eritilen yağ çinko kaplarda bu yörenin tabiriyle 20- 25 kiloluk çinko cıngıllarda depolanır bir kış boyunca bu yağ tüketilirdi.
Marketlerde daha doğrusu mahalle bakkalında mum , tursil, kibrit, ekmek (tandır ekmeği bitince birkaç bakkaldan ihtiyaç karşılanırdı), leblebi tozu, gazoz, bisküvi, zeytin alınırdı. Süt ve süt ürünleri, et, tavuk, kaz, yumurta alınmazdı. Bugün tükettiğimiz tavuk eti, dana eti o zamana göre et kategorisine dahi girmezdi. Hele tandır ekmeğimiz "Anlatılmaz yaşanır" derler ya bu cümle bile o ekmeğin tadını, kokusunu karşılamaz. Tandır yandığı zaman dumanı tüm mahallede görülür, pişen ekmeğin kokusu biraz abartılı olacak ama bana öyle geliyordu ki tüm mahallenin burnuna gidiyordu. Pişen tandır ekmeği sıcak sıcak içinde çeçil peynir çocukların elinde dünyanın en leziz yemeğine dönüşürdü. Günümüzde fırınların önünden geçiyoruz ekmek kokusunu alamıyoruz.
Günümüz şartlarında tamamen doğal ürünlere ulaşmak artık imkânsız. Belki hijyen olarak geçmişe göre daha temiz ortamlarda üretim yapılmakta ama geçmişin tadını bulmak çok zor.
Eski Tat olarak hijyen ortamında geleneksel yöntemlerle özlemini duyduğumuz ürünleri üretmek için çabalıyoruz.